Göçmen Birliği İnisiyatifi ve Sol Örgütler Zonguldak’ta Göçmen İşçinin Öldürülmesini Protesto Etti: “İşçinin Patrona Canı, Ne Ödenmeli…
Göçmen Birliği Girişimi ve sol örgütler, Zonguldak’ta kaçak madende çalışan Afgan emekçi Vezir Muhammed Nourtani’nin bugün Ankara’daki Madenciler Anıtı önünde öldürülmesini protesto etti. Göçmen Birliği Girişimi’nden Meltem Akbaş, “Patronlar için sadece bir gider kalemi olan işçilerin canı, ödenmesi gereken cezalardan daha ucuz. İşyeri cinayetlerinin normalleşmesini kabul etmiyoruz, buna alışmayacağız” Bu bakımdan Vezir Muhammed Nourtani’nin öldürülmesi münferit bir olay olarak görülemez, ülkede sistemleşmiş bir iş gücüdür.” “Maalesef bu acı bir katliam örneğidir” dedi.
Zonguldak’ta kaçak olarak işletilen bir madende Afganistan göçmeni maden işçisi Vezir Mohammad Nourtani’nin yakılarak bayılıp bayılması olayında, aralarında maden sahibi MHP Gelik İlçe Başkanı Hakan Körnöş’ün de bulunduğu 3 kişi tutuklandı. ormanda.
Göçmen Birliği Girişimi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Ankara İl Örgütü, Toplum Merkezleri, Sosyalist İşçi Partisi ve Kaldıraç’ın katılımıyla bugün Ankara’da Madenciler Anıtı önünde basın açıklaması yapıldı.
Göçmen Birliği Girişimi’nden Meltem Akbaş, ortak basın açıklamasında şunları söyledi:
“BU ÜLKEDE İŞÇİLERİN HAYATLARI DEĞERSİZ GÖRÜLÜYOR, GÖÇMEN İŞÇİLERİN HAYATLARI DAHA DEĞERLİ GÖRÜLÜYOR”
“Vizir Muhammed Nurtani, Zonguldak ve diğer illerde işletilen kaçak maden işyerlerinde çalıştırılan binlerce göçmen işçiden sadece biriydi. Bu madenlerde işlenen suçlar ve iş cinayetleri, vicdansız zulümlerle örtbas edilmeye çalışılıyor, patronlar koruma altına alınıyor. Bu nedenle MHP’ye aynı zamanda şunu sormak gerekir: Gelik Belediye Başkanı Hakan Körnöş’ün sahibi olduğu bu kaçak maden nasıl bu kadar kolay denetimden kurtuldu? Enver Gideroğlu ve Hakan Körnöş böyle bir eylemi gerçekleştirecek cesareti nereden buldu? Ağır suç Bu ülkede personelin canının değersiz görüldüğünü, göçmen personelin canının ise daha da değersiz görüldüğünü biliyoruz.
“Patronlar için sadece bir gider kalemi olan işçinin canı, ödenmesi gereken cezalardan daha ucuz”
Patronlar için sadece bir gider kalemi olan personel ömrü, ödenecek cezalardan daha ucuz. Bu nedenle yalnızca 2023 yılının 10 ayında en az 100’ü göçmen işçi olmak üzere en az 1634 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Sayılarla konuşsak da her birinin farklı bir hayatı, ailesi, geleceğe dair hayalleri vardı. İşyeri cinayetlerinin normalleşmesini kabul etmiyoruz, buna alışmayacağız. Bu bakımdan Vezir Muhammed Nourtani’nin öldürülmesi münferit bir olay olarak görülemez, maalesef ülkedeki sistematik işçi katliamının acı bir örneğidir.
Devletten muhalefete, basından akademiye kadar her yerde göçmen nefretinin örgütlendiği, limanlarda yıkanan göçmen cenazelerinin artık haber değeri taşımadığı ve değersizleştirildiği bu sistemde, göçmenlerin cenazeleri bile muameleye tabi tutuluyor. İnsan onurunu aşağılayacak şekilde.
“DEVLET GEREKLİ DENETİMLERİ YAPMIYOR, İŞÇİLERİNİ YASALARLA GÜVENCE ALTINA ALMIYOR”
Göçmenlerin öldürülmesi ve cesetlerinin yakılarak imha edilmesi Nourtani cinayetinde ilk değil, hatırlarsanız bundan 2 yıl önce İzmir Güzelbahçe’de Suriyeli inşaat işçilerinin 23 yaşındaki Mamoun al. Nabhan, 21 yaşındaki Ahmed Al-Ali ve 17 yaşındaki Muhammed el-Bish. Cinayetlerine tanık olduk. Aradan geçen yıllara rağmen Güzelbahçe davası bir türlü sonuçlanamadı ve geçen hafta görülen dördüncü duruşmasında mahkeme 2024 yılına ertelendi. Cansız bedeni bulunan 18 yaşındaki Gabonlu Dina cinayetinde bu yıl yine bu yıl görüldü. 26 Mart’ta Karabük Filyos Çayı’nda suç işlendiğine dair açık deliller bulunmasına rağmen boğulmuş gibi gösterilerek yerel çete ve çeşitli kamu görevlilerinin işlediği suç gizlenmeye çalışıldı. Feministlerin ve Dina’nın arkadaşlarının çabaları sonucu geçen hafta açılan davanın duruşmasında faillere hak ettikleri ceza verilmedi ve mahkeme 2024 yılına ertelendi. Bu cezasızlık ve hukuksuzluk daha fazla göçmenin ölümüne, daha fazla göçmenin ölümüne neden oluyor. kadınlar ve daha fazla işçi. Devlet, yargısı ve kolluk kuvvetleriyle bu hukuksuzluk ve adaletsizlik sistemine son vermiyor, yapılan hatalara seyirci kalıyor.
Sermaye sahipleri, çalışanlarının hayatlarını ve bedenlerini kontrol edebilecekleri nesneler olarak görmekte ve kendilerini bunlar üzerinde her türlü kontrol hakkına sahip saymaktadırlar. Devlet gerekli denetimleri yapmıyor ve çalışanlara madde garantisi vermiyor.
“SOMA, ERMENEK, BARTIN’DA ÖLDÜRÜLEN MADEN İŞÇİLERİNİ UNUTMADIĞIMIZ GİBİ ZİYARETÇİ MUHAMMED NURTANİ’Yİ de UNUTMAYACAĞIZ”
Bu noktada göçmenler de dahil olmak üzere işçi sınıfına ve onların haklarına yönelik saldırıları püskürtmek için örgütlenmeye ve çabaya ihtiyacımız var. Göçmenlerin kayıt dışı, sağlıksız ve ucuza çalıştırılması, Nourtani cinayetinde olduğu gibi iş cinayetlerine ve nefret suçlarına ‘kurban edilmesi’ sadece göçmenlerin sorunu değil, tüm işçi kesimlerinin ve ezilen halkların sorunudur. Bir bütün olarak bu ülkede yaşayan, çalışan ve üretenler. Sermaye, devlet ve sistem güçleri bundan yararlanarak iç-dış ikilemi yaratarak emekçileri birbirine düşürmeye çalışıyor. Buna izin vermeyeceğiz. Hem çalışma hakkımızı hem de yaşam hakkımızı hep birlikte savunacağız. Hayatta ırk, dil ve din ayrımı yapan, ölümde bizi birleştiren bu katliam ve sömürü rejimine karşı kardeşlik içinde yaşamayı başaracağız. Soma, Ermenek ve Bartın’da katledilen maden işçilerini unutmadığımız gibi Vezir Muhammed Nourtani’yi de unutmayacağız. Ailenin acısını paylaşıyor, acısını paylaşıyoruz. “İşyeri cinayetlerinde kaybettiğimiz her çalışanın acısının ve öfkesinin hesabını bu sömürü sisteminden soracağız.”
“ÖLÜMLERİMİZDEN, HAYATLARIMIZDAN KAR SAĞLAYAN BU DÜZENİN KREDİSİ BİZİZ”
Toplum Merkezleri Başkanı Nebiye Merttürk şunları söyledi:
“Bizi göçmen, Kürt, Alevi olarak ayrıştırmaya çalışan, birbirimize düşman eden işverenlere ve onların sistemlerine karşı burada mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu sömürü düzenine karşı her zaman birlikte mücadele edeceğiz. göçmenlerin hayatları daha az maliyetli ve tüm işçilerin daha az garantili şartlarda çalışmasını normal hale getiriyor. Su baskını olunca biz ölüyoruz, onlar kar amaçlı politikalara başvuruyor, deprem oluyor, ölüyoruz, yeni ihaleler yapıyorlar. Bizi öldüren müteahhitlere, yangın çıkar, ölürüz, sonra oteller yapılır… Ölümlerimizden, canlarımızdan kâr elde eden bu sistemden kredi alacağız.
İşte tam da bu yüzden işçiler, göçmenler, kadınlar, LGBTİ’ler, tüm toplum bu sömürü düzenine karşı birlikte yaşam mücadelesi verecek. “Hayatımızı hedef alan bu sömürü düzenine karşı yaşamak için örgütleneceğiz.”